25 Ocak 2012 Çarşamba

Theodoros Angelopoulos (1935-2012)




Yunan ve Dünya sinemasının en önemli yönetmenlerinden biriydi. Entellektüel kişilerin yaşama dair sıkıntıları, ızdırapları ve düş kırıklıkları filmlerinin konularını oluştururdu. Kendi tarzını oluşturmuş yönetmenlerden biri olan Angelopoulos, tarzını filmlerinde uyguladığı geniş plan çekimler ve uzun sekanslarla oluşturmuştur. En önemli filmleri arasında: Ulis'in Bakışı, Sonsuzluk ve Birgün, Puslu Manzaralar, Kumpanya, Leyleğin geciken adımı ve Kitera'ya yolculuk sayılabilir. Filmlerinin çoğunun müziklerini yapan Eleni Karaindrou, onların birer başyapıt olmasına yardımcı olmuştur.


2010 yılında 17. Altın Koza Film Festivali'ne onur konuğu olarak katılan büyük yönetmen, 24 Ocak 2012 günü, akşam saatlerinde Pire-Drapetsona otoyolunda, Öteki Deniz-The Other Sea adlı yeni filminin çekimi sırasında çarpan bir motosiklet yüzünden yaşama veda etti. 

Saygıyla Anıyoruz....




24 Ocak 2012 Salı

2012 OSCAR ADAYLARI






EN İYİ FİLM:

The Descendants
The Help
Hugo
Midnight in Paris
Moneyball

The Tree of Life
War Horse
The Artist

Extremely Loud & Incredibly Close



EN İYİ ERKEK OYUNCU:

Demián Bichir
A Better Life


George Clooney
The Descendants


Jean Dujardin
The Artist


Gary Oldman
Tinker Tailor Sold ier Spy


Brad Pitt
Moneyball





EN İYİ KADIN OYUNCU:

Glenn Close
Albert Nobbs


Viola Davis
The Help


Rooney Mara
The Girl with the Dragon Tattoo


Meryl Streep
The Iron Lady


Michelle Williams
My Week with Marilyn




EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU:

Kenneth Branagh
My Week with Marilyn


Jonah Hill
Moneyball


Nick Nolte
Warrior


Christopher Plummer
Beginners


Max von Sydow
Extremely Loud & Incredibly Close 





EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU:
 

Bérénice Bejo
The Artist


Jessica Chastain
The Help


Melissa McCarthy
Bridesmaids


Janet McTeer
Albert Nobbs


Octavia Spencer
The Help



EN İYİ YÖNETMEN:

The Artist
Michel Hazanavicius


The Descendants
Alexander Payne


Hugo
Martin Scorsese


Midnight in Paris
Woody Allen


The Tree of Life
Terrence Malick


EN İYİ ANİMASYON:






Rango

A Cat in Paris
Chico & Rita
Kung Fu Panda 2

Puss in Boots


EN İYİ SANAT YÖNETİMİ:

The Artist

Harry Potter and the Deathly Hallows Part 2

Hugo

Midnight in Paris

War Horse


EN İYİ SİNEMATOGRAFİ:

The Artist

Hugo
War Horse

The Girl with the Dragon Tattoo

The Tree of Life

EN İYİ KOSTÜM:

Anonymous

The Artist

Hugo

Jane Eyre

W.E.

EN İYİ YABANCI FİLM:
Bullhead
Belgium
Footnote
Israel

In Darkness
Poland

A Separation
Iran

Monsıeur Lazhar
Canada

EN İYİ ORJİNAL SENARYO:


A Separation

Midnight in Paris

Brıdemaids

Margin Call


The Artist



EN İYİ ADAPTASYON SENARYO:

Hugo

The Descendants

The Ides of March

Moneyball

Tinker Tailor Soldier Spy









































22 Ocak 2012 Pazar

The Gırl wıth the dragon tattoo (2011)





Romanlardan uyarlanan filmler söz konusu olduğunda her zaman tüm edebiyatçıların hemfikir oldukları söz gelir aklıma, "İyi bir roman senaryolaştırılamaz".

Kitabı okumadığım için romanın ( çok satmış olsa da) iyi bir roman olup olmadığını bilmiyorum ama David Fincher'in hayranlarını hayal kırıklığına uğrattığını söyleyebilirim.

2009 yılında da filmleştirilmiş olan romanı tekrar çeken Fincher, filmin giriş jeneriği ve ona eşlik eden müziği ile bizi filmin başında oldukça heyecanlandırıyor. Rooney Mara'nın oynadığı Lisbeth karakterinin filmin başlangıç bölümündeki sahneleri, hem Rooney Mara'nın olağanüstü oyunculuğu hem de Fincher'in yönetmenlik dehasıyla etkileyici, cesur ve rahatsız edici. Ayrıca filmde İsveç'in soğuk atmosferi size filmin arasında sıcak içecek aldıracak kadar başarılı oluşturulmuş. Üşüyorsunuz..

Ama film ilerledikçe; senaryonun birbirinden kopuk ve dağınık hali, tüm oyuncular ingilizceyi saçma bir isveç aksanı ile konuşurken ( filmin tamamı İsveç'te geçiyor.) Daniel Craig'in kusursuz ingilizce aksanı ile konuşması ( başarısız oyunculuğu da dahil ) ve hiçbir şekilde sürpriz yaratmayan, şaşırtmayan finali sizi filmi sevmekten vazgeçiriyor.

158 dakikanın sonunda salonun ısıkları yanarken, siz güvendiğiniz dağlara kar yağdıran Fincher'e duyduğunuz hayal kırıklığı ile sinemadan çıkıyorsunuz.













                                                                                            Filmin Puanı: İMDB: 8.2/10




17 Ocak 2012 Salı

Perfect Sense (2011)







En temel, en önemli duyunuz hangisi sizce?

Hangi duyunuzun kaybına dayanabilirsiniz?

İnsan hangi duyusu olmadan yaşayabilir, sevebilir?

Ve duyularımızın olmadığı bir dünya nasıl olur?


İskoç yönetmen David Mackenzie ( kendisi 2003 yapımı “Young Adam” ile tanınır.) filminde bu soruları bize soruyor. Bizde film boyunca cevapları düşünürken,hayata ve birbirimize bakış açımızı kısa süreli de olsa sorguluyoruz.

Film belki bir başyapıt değil ama üzerinde düşünüp tartışabileceğiniz kadar anlamlı gelebilir size, yeterki sadece tanıtımına bakıp “Issız adam” gibi bir aşk filmine gittiğinizi zannetmeyin. Öyle bir film istiyorsanız siz yine Issız Adam’ı tekrar seyredin ama bilin ki bu yazıyı hatta blogu okumak zaman kaybı oluşturabilir sizin için…











       Unutmadan bir de bu film, “Max Richter” müziği ile tanışmanıza da fırsat olabilir. 








                                                               Filmin Puanı: IMDb: 7.1/10




16 Ocak 2012 Pazartesi

A Separatıon (2011) ( Jodaeiye Nader az Simin )







Sinema eğitimini İran’da Tahran Üniversitesinde 1998 yılında tamamlayan “Asghar Farhadi” daha önce de yaptığı filmlerle birçok festivalde beğeni toplamıştı. Ama 2011 yılında yaptığı bu filmi kadar değil..

2011 Altın Küre, 2011 Berlin Uluslararası Film Festivali, 2011 Asya-Pasifik Film Festivali, 2011 İngiliz Bağımsız Film Ödülleri ve buna benzer birçok festival ve yarışmalarda yaklaşık 40 adet ödül kazanan –Oscarı alacağı da bence kesin olan - “A Separation” kuşkusuz 2011 yılının en iyi filmlerinden birisi oldu. Üstelik bu ödüllerin sadece İran sinemasını desteklemek adına verildiğini zannetmeyin.

İyi ile kötü arasındaki ince çizgiyi çizip size anlatmaya çalışıyor yönetmen "Asghar Farhadi". Filmi seyrederken karakterlerle birlikte düşünce fırtınasına çıkıyorsunuz. Ama filmin ve yönetmenin yaptığı sihir işte burada ortaya çıkıyor. Film boyunca asla işte bu taraf haklı diyemiyor, kimseyi suçlayamıyorsunuz. Film size işaret etmiyor, kendi kararınızı vermek için düşündürüyor. Oyunculuklar o kadar dengeli ki asla bir oyuncu diğerinin önüne geçmiyor. Bu da filmi değerli yapan unsurlardan biri oluyor.

Film sadelikten uzaklaşmadan, sıradan insanların sıradan hayatlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini şiirsel bir dille anlatıyor. İran’a bakış açınızı değiştiriyor ve uzun yıllardan beri gördüğüm en güzel baba-kız ilişkisini gösteriyor.

Etkileyici final sahnesiyle kararı yine size bırakırken, İran sinemasını bir üst seviyeye çıkarıyor.

Filmin Puanı: IMDb: 8.6/10













 

6 Ocak 2012 Cuma

The Shelterıng Sky (1990) (Çölde Çay)







                                            “yazdan kalma bir günden
                                              ya da çölde çay filminden
                                              bir sahne var aklımda
                                              oyuncular sanki biziz
                                              mutsuzuz ikimiziz
                                              kimi aşklar hiç bitmezmiş
                                              bizimkisi bitenlerden
                                              sevmeye yeteneksiziz"

"İki Yabancı" şarkısının bu dizelerini yazarken Teoman şüphesiz ki Bertolucci'nin filminden esinlendi. 

"İnsan ruhu vücudunun en yorgun kısmıdır."der filme konu olan kitap ve Bertolucci öyle bir anlatırki insanoğlunun yalnızlığını, size sadece üzerinde günlerce düşünmek kalır.















Muazzam kadrajlar ve olağanüstü kamera açıları ile filmi belgesel görselliğinde çeken Bertolucci, filmini güneş ve ay olmak üzere iki zamana ayırmıştır. 

Filmin müziklerinin ve Ryuichi Sakamoto'nun filmi başyapıt yaptığını da mutlaka söylemek gerekir.





Filmin Puanı: IMDb: 6,6/10